Neden bu başlık? Çünkü, aşağıda sunacağim Osmanlı ve İngiliz arşiv belgelerinden de kolayca görülebileceği gibi, bu konu özellikle son 50 yıldan bu yana, tamamen kasıtlı olarak yanlış aktarılmakta, tarihsel gerçekler ters yüz edilerek, özellikle Atatürk düşmanı ve Cumhuriyet karşıtı çevrelerin elinde, kendi görüşlerini savunmaya yönelik, hiçbir değeri olmayan, sıradan ve siyasal bir metin haline dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Türk Tarih Kurumu gibi uzman bir kamu kuruluşunun bu hazin durumu seyretmesi, konunun bir diğer vahim ve düşündürücü yanıdır.
O halde gerçek nedir?
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü Samsun’a çıkışıyla birlikte, işgalcilere karşı ulusal bir direnişin meşalesinin yakılmış olduğuna kuşku yoktur. Esasen bu konuda toplumumuzun her kesiminde ortak ve yaygın bir görüş birliği de mevcuttur. Doğru olan da budur.
O halde sorun nerededir?
Sorun, gelinen noktada elde edilen başannin asıl mimarının Sultan Vahdettin olduğu savını ileri sürenlerde, kuyudan adam çikartma gayreti içinde olanlardadır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından itibaren izlediği yol ve yöntem sonucu silahlı bir direnişe geçilmiş, 4 sene boyunca süren ve adına Kurtuluş Savaşı dediğimiz mücadele sonucunda işgalcilerin dayattığı ve Osmanlı Devleti’nin kabullenmek zorunda. kaldığı Sevr Antlaşması yırtılıp atılmış, yerine bugünkü laik, sosyal bir hukuk devleti niteliğindeki, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yol açan Lozan Antlaşması işgalcilere kabul ettirilmiştir.
Elde edilen bu başarılı sonuçtan ille de asıl başrolün Sultan Vahdettin’e verilmesi gerektiğini savunanların, bunu kanıtlamak üzere ileri sürdükleri saçma sapan ve güya “kanıt” olarak ileri sürülen savlardadır sorun…
Cumhuriyet’in kazanımlarına ve temel ilkelerine ilk günden beri karşı çıkan bir kesim,
Neden bu başlık? Çünkü, aşağıda sunacağim Osmanlı ve İngiliz arşiv belgelerinden de kolayca görülebileceği gibi, bu konu özellikle son 50 yıldan bu yana, tamamen kasıtlı olarak yanlış aktarılmakta, tarihsel gerçekler ters yüz edilerek, özellikle Atatürk düşmanı ve Cumhuriyet karşıtı çevrelerin elinde, kendi görüşlerini savunmaya yönelik, hiçbir değeri olmayan, sıradan ve siyasal bir metin haline dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Türk Tarih Kurumu gibi uzman bir kamu kuruluşunun bu hazin durumu seyretmesi, konunun bir diğer vahim ve düşündürücü yanıdır.
O halde gerçek nedir?
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü Samsun’a çıkışıyla birlikte, işgalcilere karşı ulusal bir direnişin meşalesinin yakılmış olduğuna kuşku yoktur. Esasen bu konuda toplumumuzun her kesiminde ortak ve yaygın bir görüş birliği de mevcuttur. Doğru olan da budur.
O halde sorun nerededir?
Sorun, gelinen noktada elde edilen başannin asıl mimarının Sultan Vahdettin olduğu savını ileri sürenlerde, kuyudan adam çikartma gayreti içinde olanlardadır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından itibaren izlediği yol ve yöntem sonucu silahlı bir direnişe geçilmiş, 4 sene boyunca süren ve adına Kurtuluş Savaşı dediğimiz mücadele sonucunda işgalcilerin dayattığı ve Osmanlı Devleti’nin kabullenmek zorunda. kaldığı Sevr Antlaşması yırtılıp atılmış, yerine bugünkü laik, sosyal bir hukuk devleti niteliğindeki, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yol açan Lozan Antlaşması işgalcilere kabul ettirilmiştir.
Elde edilen bu başarılı sonuçtan ille de asıl başrolün Sultan Vahdettin’e verilmesi gerektiğini savunanların, bunu kanıtlamak üzere ileri sürdükleri saçma sapan ve güya “kanıt” olarak ileri sürülen savlardadır sorun…
Cumhuriyet’in kazanımlarına ve temel ilkelerine ilk günden beri karşı çıkan bir kesim,
Marmara ve İstanbul’a tüm İtilaf devletleri birlikte gelip girmişler, henüz bir tek Karadeniz bölgesi, şimdilik işgal dışı kalmıştır. Bir de Karadeniz işgal edilip, oradan güneye, Ankara’ya doğru bir harekete geçilecek olursa, Anadolu’nun direnecek hiçbir gücü kalmayacak, Sevr hükümleri böylece kolayca uygulanabilecektir. Kısacası Ingiltere Karadeniz’e çıkmak için bir bahane aramakta
mustafa Kemal’i Samsun’a göndermenin amacı savaarak bolgeyi işgalden kurtarmak değil, Mondros’un, gali düzenleyen maddesinin uygulanamayacağını üzakereler yoluyla karşı tarafa anlatmak ve hükümee bu konuda kullanabileceği raporları sunmaktır. Bunu apmak için de 18 karargâh subayı yeterlidir. Samsun’a u maksatla çıkılmıştır, savaşmak için değil.
Mondros’un 5. maddesi uyarınca, Anadolu dışın
daki tüm ordularımız, kendilerine en yakın düşman garnizonlarına teslim olmuşlar ve yurt içindekiler de terhis edilmeye başlanmıştır. Böylece elde silahlı bir güç yoktur. Bu şartlarda Mustafa Kemal Paşa’yı 18 karargâh subayı ile 22 er ve erbaşla Samsun’a gönderip, ondan bir “Kurtuluş Savaşı” yapmasını beklemek, aklın, mantığın alacağı şey değildir. Bu iddia, 19 Mayıs’ın 100. yıldönümünde bile ne yazık ki hâlâ sürmektedir.
- Eğer Sultan Vahdettin’in, işgalcilere karşı bir silahlı direnişe geçmek gibi gerçekten bir iradesi var idiyse, neden Mondros’u imzalayıp, orduları teslim ettikten sonra böyle bir eyleme geçip, kurtuluşu da Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki bir avuç insandan beklemiş olsun ki? Bunun bir mantığı var mı? Elbette yok. Ama bu uydurma senaryolarda da zaten mantık aramak ne kadar doğru olabilir ki!