Tarihte pek az savaş 26 Ağustos günü başlayıp 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile sonuçlanan zafer kadar önemli sonuçlar doğurmuştur. Gerçekten de bu savaşın kaybedeni sadece Yunanistan olmamış, yanı sıra 1.ci Dünya Savaşı’nın tüm galiplerinin Anadolu üzerinde kurdukları hayaller de, kılıç artığı Yunan ordusuyla birlikte Ege’nin mavi sularına ebediyen gömülüp gitmiştir. Ayrıca bu zaferin bir yankısı olarak Yunanistan’da darbe olmuş, Türk süngüsünden kaçabilen Albaylar Atina’da darbe yaparak bu Anadolu macerasına onay veren komutanları, Başbakan Gunaris dahil, kurşuna dizmiştir.
“Yunanistan’ın onurunu dünyanın önünde böylesine rezil edecek bir Anadolu macerasına neden kalkıştınız? Anadolu’da ne işimiz vardı?” diyerek.
Bu zaferin yansıması olarak daha büyük bir yıkıntı İngiltere’de olmuş, Türkleri yalnız Avrupa’dan değil, Anadolu’dan da atmak gerektiğini savunan Başbakan Lloyd George ve hükümeti devrilmiştir. Böylece Anadolu’nun doğusunda bir Ermenistan, güneydoğusunda bir Kürdistan kurmak hayalleri ebediyen uçup gitmiştir.
Gelinen bu nokta, elbette 30 Ağustos zaferinin bir kesin sonucudur.
Ayrıca Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve teslim olması anlamına gelen Mondros Ateşkes Andlaşması da tüm hükümleriyle ortadan kaldırılmış, yerine Mudanya Ateşkes Antlaşması İsmet Paşa tarafından tüm işgalcilere işte bu zaferin sonucu olarak dikte edilmiştir.
Böylece Lozan’a giden yol Mudanya’dan geçmiştir ve Lozan’da, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesinin bir meyvesi olarak tam bağımsız, yeniden egemen, çağdaş, laik, sosyal bir hukuk devleti niteliğinde, yepyeni bir Türk Devleti kurulmuştur. Bu devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk sadece devleti kurmakla kalmamış, ardı ardına yaptığı devrimlerle bugünkü çağdaş kimliğimize kavuşmamızı da sağlamıştır. Unesco bu istisnai başarıları nedeniyle 1981 yılını tüm dünyada “ Atatürk Yılı” olarak ilan etmiştir.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi de kuşkusuz Türklerin tarihinde önemli bir yer tutar. O gün Selçuklu Hükümdarı Alpaslan, Bizans İmparatoru Romen 4. Diyojen’i mağlup ederek, Türk boylarının dalgalar halinde Anadolu’ya geçmelerini ve bu topraklar üzerinde yurt edinmelerini sağlamıştır. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti gibi Türk Devletleri bu topraklarda kurulmuş, zaman içinde güçlenmiş,zaman içinde güç anlar yaşamış ama sonunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Ancak, 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Andlaşması’nın sonucu olarak bu ülke fiilen işgal edilmiştir, Sultan Vahdettin fiilen esir durumuna düşmüştür. Artık Türkler için Anadolu’da ayrılan yaşam alanı, İstanbul ile Sivas arasındaki 19 ilden ibarettir ve sonunda gelinen nokta budur.
26 Ağustos 1922, Mustafa Kemal’in önderliğinde işte böyle bir haksızlığa karşı yiğitçe direnişin bir simgesidir. Bugün neyimiz varsa, 1922’lerdeki bu kutsal başkaldırının eseridir, Sultan Alpaslan’ın 1000 sene önce açtığı kapılardan girilerek, binlerce şehit pahasına fethedilen Anadolu’nun, Sevr ile elimizden alınmak istenen her karış toprağını yeniden vatan kılmak için hayatlarını gözlerini kırpmadan veren şehitlerimizin simgesidir 30 Ağustos.
Böylesi bir günde Cumhurbaşkanının bakanlarıyla, yeni-eski Genelkurmay Başkanlarıyla,Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlarıyla, Malazgirt’e gidip kutlamalara katılması, Kocatepe’ye ise sadece bir Kaymakam ve bir Tuğgenerali göndermesi, 30 Ağustos’u küçültmez, küçültemez.
Her iki 26 Ağustos da bizimdir ama 26 Ağustos 1922, bugünkü varlığımızın temel taşıdır ve bu gerçeği hiçbir güç değiştiremez.
Dr. Orhan ÇEKİÇ – ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesi