Her yılın 24 Nisan’ında özellikle Ermeni Diasporası, o günün Ermeniler’in Türkler tarafından soy kırımına tabi tutuldukları gün olarak kabul edilmesi için dünyanın dört bir tarafında yoğun etkinliklerde bulunmakta, çeşitli ülkelerin parlamentolarına başvurarak 24 Nisan’ı soykırım günü olarak kabul ettirmeye büyük çaba göstermektedir. Son olarak Fransa ile Parlamentosu’nun geçtiğimiz yıl böyle bir kararı onaylamış olduğunu üzüntü hatırlamaktayız.

Ermenilerin aynı iddia ve taleplerini Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerine de zorla kabul ettirmek için, ASALA ve benzeri terör örgütleri aracılığı ile 1973 – 1985 yılları arasında 30’dan fazla diplomatımızı şehit edip, yüzlercesini yaraladıkları da gene belleklerimizde tazeliğini korumaktadır.

O halde Osmanlı döneminde 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gündeme gelen bu Ermeni Meselesi’nin aslı nedir, arkasındaki güçler kimlerdir, 24 Nisan günü neler olmuştur, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra neden bu yara yeniden kanatılmak istenmektedir, bundan hangi ülkeler kendilerine rant sağlamak peşindedirler, bugünkü Ermenistan’ a oynatılmak istenen rol nedir? Bütün bu soruların yanıtını, bir makalenin dar sınırları içinde özetle de olsa vermeye çalışalım.

Konuya girmeden önce, Ermeni iddialarını özetle hatırlamakta yarar vardır. Bu iddialara göre :

 

  1. Ermenilerin anayurdu Doğu Anadolu’dur ve Türkler tarafından işgal edilerek ellerinden alınmıştır.
  2. İşgalci Türkler tarih boyunca Ermenilere baskı ve zulüm yapmışlar, bu ırkı yok etmek üzere soy kırımına varan katliamlar yapmışlardır.
  3. En son 1915 soykırımında 1.5 milyon Ermeni Türkler tarafından yurtlarından atılmış ve katledilmiştir.
  4. Türkler bugün de Türkiye’deki Ermenileri baskı ve zulüm altında tutmaktadırlar.
  5. O halde Sevr Anlaşması ile sınırları belirlenen vatanlarını ve hâlâ Türkiye’de baskı altında tutulan soydaşlarını kurtarmak, geçmişin öcünü almak için terör eylemleri tek çıkar yoldur. Sonunda zafer Ermenilerin olacak, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devleti er ya da geç kurulacaktır. (Bu görüş bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti Anayasası’nın ikinci maddesinde aynen yer almaktadır.)

Tarihsel gerçeklerle hiçbir şekilde bağdaşmayan bu iddiaları şimdi aynı sırada inceleyelim:

  1. Türkler Doğu Anadolu’yu Ermenilerden değil, Bizanslılardan almışlardır. Doğu Anadolu’nun fethi esnasında bölgedeki egemen güç Bizanstır.

Türkler dalgalar halinde bölgeye geldiklerinde, karşılarında egemen güç olarak Bizans’ı bulmuşlardır. Beylikler halinde bölgede varlıklarını sürdürmeye çabalayan Ermeniler, birbiri ardı sıra Bizans’ın boyunduruğu altına girmişlerdir. Tarihi kayıtlara göre, örneğin 1020’lerde Van Gölü civarındaki Ermeni Vaspurakan Beyliği’nin başında bulunan Senegim Hovhannes, Bizans İmparatoru II. Basil’e müracaat ederek topraklarını Bizans’a terketmiş, karşılığında da kendisine daha içerlerde, Sivas bölgesinde yurt verilmiştir. Böylece 14.000 kişi ile Hovhannes’in Sivas’a gelip yerleştiği ve Bizans tabiyetine geçtiği tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır.

II. Basil 1025’de ölünce tahta geçen İmparator Michel ve onu takip eden Constantin Monomak zamanlarında da bu işgaller sürmüş ve İmparator Monomak 1045 yılında son Ermeni toprağı Ani’yi de Bizans’a katmıştır. Türkler bölgeye geldiklerinde karşılarında buldukları güç işte bu Bizanstır. Selçuklu İmparatoru Tuğrul Bey’in amcazadesi Kutalmış Bey, Gence önünde bu Bizansı bozguna uğratmış ve bölge 1064 yılından itibaren Türklerin egemenliğine geçmiştir. Bizans tarafından ortadan kaldırılmış bulunan Ermeniler bu tarihlerde artık sahnede değildirler.

Nihayet, 26 Ağustos 1071’de Selçuklu İmparatoru Alpaslan Malazgirt’te Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i mağlup ve esir edince, bütün bölge Selçukluların eline geçmiş, Anadolu kapıları ardına kadar, dalgalar halinde gelen Oğuz Türklerine açılmıştır.

O halde, bu konudaki Ermeni iddiası gerçek dışıdır ve bunun da en iyi kanıtı Bizans Tarihi’dir.

  1. Türkler değil Ermenilere, hiçbir azınlığa baskı uygulamamışlardır. Ermeni Soykırımı iddiası yalandır.

Ermeni propogandası” soykırım” iddiasını tarihi bir zemine oturtabilmek amacıyla, Türklerin tarih boyunca her zaman gayrimüslimlere ve Ermenilere kötü muamele ettiğini savuna gelmektedir. Zira bu iddiada bulunmadıkça’ 600 yıldır Ermenilerle birlikte yaşayan Türklerin, durup dururken nasıl olup da bir günde Ermenileri topyekün imha etmeye karar verdikleri’ sorusunu yanıtlayamayacakları kanısındadırlar. Ermenileri bu iddiaya sarılmaya yönelten bir başka etken de meseleyi tahrif ederek bir hıristiyan-müslüman mücadelesine dönüştürmek ve böylece hıristiyanlık dünyasının desteğini peşinen kazanabilmek arzusudur.